Sosyal Medya

Güncel

Trump’ın buyurgan milliyetçiliği - Prof. Dr. Berdal Aral

20 Ocak 2017’de ABD Başkanlığı görevini Barack Obama’dan devralan Donald Trump, selefinin tam aksine, tüm dünyanın barış, adalet ve refah arayışına ilişkin beklentisini boşa çıkaracak bir söylemle işbaşına gelmiş bulunuyor.



Obama’nın kulaklara hoÅŸ gelen insancıl söylemleri, zamanla görüldü ki, fiiliyatta Amerikan dış politikasını baÅŸka aktörler açısından daha hakkaniyetli ve adil bir yönelime çekmedi. Obama döneminde ABD’nin izlediÄŸi politikalarla yakından iliÅŸkili olan ÅŸu tabloya bakmak bile dünya açısından Obama döneminin bir hayâl kırıklığı olduÄŸunu gösterecektir: Orta DoÄŸu’ya bir türlü gelmeyen huzur, Arap Baharı sonrasında pıtrak gibi boy veren savaÅŸlarla yine bir baÅŸka bahara kaldı; cömert Amerikan desteÄŸiyle Ä°srail, Filistin topraklarını sömürgeleÅŸtirmeye devam etti; Rusya’nın Ukrayna topraklarındaki iÅŸgalci politikaları karşısında acziyet sergilendi; özellikle ve öncelikle Suriye kaynaklı büyük mülteci krizine kalıcı bir çözüm getirilemedi. Trump ise, selefinin aksine, son derece itici ve sinir bozucu bir söylem tutturmak bir yana, ABD’nin dünyaya iliÅŸkin vizyonunun sadece ve sadece Amerikan ulusal çıkarlarına göre ÅŸekilleneceÄŸini ifade etmekten geri durmuyor. Denebilir ki, karşımızda, uluslararası hukuku pek de kâle almayan, çevreye iliÅŸkin ciddi bir hassasiyet taşımayan, insan haklarını öne çıkarmak bir yana, daha çok “güvenlik” (sadece “Amerikan güvenliÄŸi”) vurgusu yapan, gücünün yettiÄŸi baÅŸka aktörlerin iradesine saygı duymayan, açıktan tehdit ve ÅŸantajı “meÅŸru” bir dış politika aracı sayan birisi var. Ört ki ölem!
 
Söze, insanlığın geleceÄŸini en fazla tehdit eden “çevre sorunu”yla baÅŸlayalım. Trump, seçim sürecinde, ABD’yi, Aralık 2015’te konsensüsle kabul edilen ve kısa süre sonra da hemen hemen tüm devletlerce imzalanıp üçte ikisince onaylanan, üç ay önce de yürürlüğe girmiÅŸ bulunan BirleÅŸmiÅŸ Milletler Ä°klim DeÄŸiÅŸikliÄŸi Çerçeve SözleÅŸmesi’nden çekeceÄŸini ilân etti. Dünyada çevre tahribatına sebebiyet veren ülkelerin başında gelen ABD’nin bu anlaÅŸmadan çekilmesi, anlaÅŸmanın iÅŸlevselliÄŸine büyük bir darbe indirecektir. Nitekim ABD’nin bu anlaÅŸmadan çekilmesi halinde bu ülkenin yol açtığı sera gazı salınımı önemli miktarda artacaktır ki bu durum küresel çevre krizini derinleÅŸtirecektir.
 
Öte yandan, Trump’ın seçim kampanyası sırasında söylediklerine bakılırsa onun döneminde ABD’nin en baÅŸta Suriye’de DAEÅž’e karşı daha kapsamlı bir askeri angajman içine girmesi mümkün ve muhtemel. Åžayet Trump yönetimi, Suriye’deki bazı muhalif silahlı güçlerin DAEÅž’le zaman zaman iÅŸbirliÄŸi yaptığı kanaatine varırsa ABD’nin süreç içinde Türkiye’nin desteklediÄŸi Esed karşıtı cepheden daha fazla uzaklaÅŸması ve hatta Baas iktidarını bir “Suriye gerçeÄŸi” olarak kabul etmesi iÅŸten bile deÄŸildir. Ãœstelik böyle bir Amerikan pozisyonu, Trump’ın arzu ettiÄŸi üzere, ABD ile Rusya arasında daha yakın bir iÅŸbirliÄŸine zemin hazırlayacaktır.
 
Gücünün yettiÄŸi durumlarda, Trump’ın baÅŸka aktörlerin iradesini kimi zaman yok sayabileceÄŸi ibretle izleniyor. Meksika ile yaÅŸanan kriz bunun bir göstergesi. Trump, seçim kampanyası sırasında, yasadışı göçleri önleme gerekçesiyle, ABD-Meksika sınırına duvar inÅŸası için talimat vereceÄŸini, 3100 km uzunluÄŸunda olması beklenen ve takriben 15 milyar dolara mal olacağı hesaplanan duvarın tüm maliyetini de Meksika’ya ödeteceÄŸini ileri sürüyor. Bu küstah ve buyurgan tutum hiç kuÅŸkusuz baÅŸka devletlerin egemenliÄŸini hiçe sayan, bir bakıma sömürgeci-köle iliÅŸkisini çaÄŸrıştıran, çarpık bir zihniyetin dışa vurumu olarak görülebilir.
 
Trump, hem genel olarak uluslararası hukuku hem de özel olarak BM hukukunu kâle almayacağı izlenimini vermekten de geri durmuyor. Nitekim Trump, ABD’nin de dâhil olduÄŸu bir grup devlet ile Ä°ran arasında bu ülkenin nükleer programına iliÅŸkin olarak 2015’te imzalanan anlaÅŸmadan çekileceÄŸinden söz ediyor. BM Güvenlik Konseyi’nin Ä°ran’a iliÅŸkin kararına da yansıyan bu anlaÅŸmanın öngördüğü üzere Ä°ran zenginleÅŸtirilmiÅŸ uranyum elde etmek için elzem olan santrifüjlerin birçoÄŸunu imha etmiÅŸ bulunuyor. Trump ABD’sinin bu anlaÅŸmadan tek taraflı olarak çekilmesi, uluslararası hukukun an temel ilkelerinden birisi olan “ahde vefa” ilkesinin açık bir ihlâli olacaktır.
 
Trump’ın seçim zaferi hiç kuÅŸkusuz Avrupa’daki milliyetçi, ırkçı ve yabancı düşmanı siyasal hareketlere yeni bir hayatiyet kazandırdı.
 
Trump’ın uluslararası hukuk ve BM sistemine iliÅŸkin kayıtsızlığını gösteren bir baÅŸka delil, Ä°srail’e ve Filistin sorununa iliÅŸkin yaklaşımıdır. Trump seçim sürecinde ABD’nin Ä°srail’deki büyükelçiliÄŸini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımayı planladığını ifade etmiÅŸtir. Oysa hem 242 (1967) hem de 338 sayılı (1973) BM Güvenlik Konseyi kararları, Ä°srail’in DoÄŸu Kudüs’ü iÅŸgalinin yasa dışı olduÄŸunu ifade etmiÅŸtir. Ayrıca bugüne dek kabul edilen bazı Güvenlik Konseyi kararlarında, büyükelçiliklerini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımamaları konusunda devletler uyarılmıştır. Trump’ın uluslararası hukuk normlarına iliÅŸkin aymazlığı Ä°srail’in DoÄŸu Kudüs’te inÅŸa etmeyi planladığı yeni yasadışı yerleÅŸimlerin durdurulmasını talep eden ve Obama ABD’sinin çekimser oy verdiÄŸi 2334 sayılı Güvenlik Konseyi kararında da kendini gösterdi. Trump, kendisi BaÅŸkan olsaydı böyle bir karar tasarısını veto edeceÄŸini söylemekten geri durmadı. Trump’ın ABD BaÅŸkanı olarak seçilmesinden bir gün sonra, Ä°srail kabinesinden bir bakanın, bu seçim zaferinin aynı zamanda Filistin devletine iliÅŸkin umutların da sonu olduÄŸunu ifade etmesi, o nedenle kimseyi ÅŸaşırtmamalı.
 
Trump’ın insan hakları konusunda da son derece düşük bir profil çizdiÄŸi görülüyor. Kendisi seçim sürecinde açıkça ABD’de bazı iÅŸkence tekniklerinin kullanılabileceÄŸini beyan etti.  Bunun kendi başına insan haklarına aykırılığı bir yana, bu yaklaşım, ihtimal ki hem ABD’nin hem de ABD’nin bir kısım müttefiklerinin “terörle savaşı”nda sivil özgürlük alanına daha fazla müdahalesine, özellikle azınlıkların ve göçmenlerin hayatını daha fazla gözetim altına almasına, daha kısıtlayıcı göç politikalarının kabulüne ve dünyanın birçok coÄŸrafyasında suç zanlısı olan kiÅŸilere yönelik gizli kapaklı operasyonlara kapı aralayacaktır. Bütün bunlar insan hakları açısından “kötü haber”…
 
Trump’ın, ABD’nin ulusal menfaatleri ekseninde NATO’yla ilgili bazı planları olduÄŸu da biliniyor. Kendisi her ne kadar NATO’yu hafife alan bazı sözler sarf etmiÅŸ olsa da onun NATO karşıtı olduÄŸunu söylemek gerçekçi olmaz. Trump’ın asıl muradı, Avrupalı müttefiklerinin savunmaya daha fazla para harcamasını saÄŸlamak. Kanaatimce “savunma” örgütü olmaktan çok “ofansif” bir örgüt olma özelliÄŸi gösteren NATO’yu gözden çıkarmak, ülkesi ABD’yi öncelikli olarak bir “kas gücü” olarak gören, reelpolitikçi bir dünya tasavvuruna sahip Trump’tan beklenmemelidir. O nedenle, Trump, Batı’nın küresel hegemonyasının önemli bir sacayağını oluÅŸturan NATO’yu yeniden (Avrupalı müttefiklerine daha fazla sorumluluk yükleyerek) yapılandırmak istemektedir. Muhtemeldir ki Trump’ın bu “pamuk eller cebe!” talimatı, Avrupa’da önce kızgınlıkla karşılanacak, orta vadede ise taraflar bir uzlaÅŸma zemini bulacaklardır. Neden mi? Batı’nın küresel hâkimiyetinin devamı için, baÅŸta Çin ve yükselen güçler olmak üzere potansiyel hasımlarına karşı güç birliÄŸi yapmak, mevcut sistemin palazlandırdığı Batılı mütehakkim güçler için âdeta bir hayat memat meselesidir de ondan.
 
Trump’ın bu seçim zaferi hiç kuÅŸkusuz Avrupa’daki milliyetçi, ırkçı ve yabancı düşmanı siyasal hareketlere yeni bir hayatiyet kazandırdı. Bu süper gücün uzun süredir tüm Batılı aktörlerin içinde bulunduÄŸu geminin kaptan köşkünde yer aldığı bir vakıadır. ABD’nin bugün iktisaden daha korumacı, kültürel ve kimliksel çoÄŸulculuÄŸa karşıt, baÅŸka aktörlerle uzlaÅŸma arayışlarından uzak ve onları “ötekileÅŸtirmeye” teÅŸne olan bir liderin yönetimine geçmesi, açıktır ki, yabancı düşmanı, Batı uygarlığının üstünlüğünü bir amentü gibi benimsemiÅŸ, Batı-dışı aktörlerin küresel adalet arayışlarını “tehdit” olarak gören, içe kapanmacı ve yabancı düşmanı Avrupalı siyasi hareketlere artan bir özgüven şırınga etmiÅŸ bulunuyor. Daha da ötesi, Cumhuriyetçi siyasi çizgi içinde bile bazı açılardan ayrıksı bir görüntü veren Trump gibi bir figürün, ABD’de BaÅŸkan seçilebilmiÅŸ olması, Almanya’da PEGÄ°DA’nın, Fransa’da Ulusal Cephe’nin ve Ä°talya’da, Hollanda’da ya da söz gelimi Ä°ngiltere’de Avrupa BirliÄŸi ve Ä°slam karşıtı aşırı saÄŸ hareketlere pek çok Avrupalı seçmenin gözünde itibar kazandırmıştır.
 
Trump’ın iktidara tırmanışı, bir bakıma, mevcut uluslararası sistemin kurucu unsurları ve imtiyazlı üyeleri olan Batılı devletler grubunun ve örgütlerin, geleceÄŸe iliÅŸkin ilham verici, hakkaniyetli ve sürdürülebilir bir vizyonunun olmadığını da ortaya koymuÅŸ oluyor.  Son dönemde yaÅŸanan baÅŸka bazı küresel ve bölgesel krizlerle birlikte düşünüldüğünde, bu son süreç, aynı zamanda “ilerleme” fikrinin büyük bir yara aldığını, küreselleÅŸmenin yol açtığı toplumsal ve iktisadi yaraların ve hiyerarÅŸilerin ise bir türlü giderilemediÄŸini gösteriyor.
 
Trump’ın halkların öfkesini üzerine çekmesi, en azından ‘kötü yönetim’in ne olduÄŸu konusunda küresel toplumun uzlaÅŸmaya gittiÄŸini gösteriyor.
 
KiÅŸisel karakter özellikleri oldukça itici olan, meselelere salt bir “iÅŸadamı” kurnazlığıyla bakan ve insanlığın ortak kazanımlarını ters yüz eden bir siyasi ve diplomatik dil tutturan Trump’ın ABD’nin başına geçmiÅŸ olması, aslında, ABD’nin Çin’le ve yükselen baÅŸka güçlerle kıyaslandığında iniÅŸe geçtiÄŸini, bu ülkeye iliÅŸkin kalite standartlarının hızla düştüğünü gösteriyor. “Trump olayı”nın bizlere iÅŸaret ettiÄŸi bir ders daha var: Trump’ın tüm dünyada halkların öfkesini üzerine çekmesi, en azından “kötü yönetim”in ne olduÄŸu konusunda küresel toplumun bir uzlaÅŸmaya doÄŸru gittiÄŸini gösteriyor. O yüzdendir ki, saÄŸduyusunu yitirmemiÅŸ tüm insanlar, Trump’ın temsil ettiÄŸi sığlığa, buyurgan milliyetçiliÄŸe ve hakkaniyet düşmanlığına hep birlikte “Hayır!” diyor.
 
karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.